
Mutlu olmak ulaşamayacağımız beyhude bir çaba mı? Ya bütün enerjimizi, zamanımızı zaten doğası gereği mümkün olmayan bir çabaya heba ediyorsak? Ya kapitalizm mutluluk için seyahate çık, o elbiseyi al, teknolojiyi takip et, konfor alanından çık gibi her gün yenilenen hedefleriyle bizi sistemin içinde tutmaya çalışan bir illüzyon yaratıyorsa?

Nasıl Anlamlı Bir Hayat İnşa Edilir?
Psikolog kimliğimi bir tarafa bırakırsak anlamlı bir hayat nasıl yaşanır üzerinde sıklıkla düşündüğüm, okumalar yaptığım bir konu. Tek bir kez geldiğimiz şu hayatın acemisiyken nasıl tatmin ve anlamlı bir hayat yaşarız?
Bu yazımda konuya psikoloji bilimi açısından değil 2500 yıllık doğu felsefesi Budizm çerçevesinden bakacağım. Yazıma son zamanlarda okuduğum iki kitap. Tiziona Terzani’den Atlıkarınca’da Bir Tur Daha ve Gianluca Gotto’dan Deniz Kadar Derin Gökyüzü Kadar Hafif ve Asya seyahatlerim rehber olacak.
Budizm
Öncelikle Budizm nedir sorusuyla başlayacak olursak ben bir öğreti, felsefe dahası yaşam rehberi olduğunu düşünüyorum. Ancak sözlükte din olarak tanımlanıyor. Diğer dinlerle mukayese edecek olursak da Budizm daha çok bugünle ilgilenen mutluluğun değil gerçek dinginliğin peşine düşen bir öğreti. Budist bir rahibe “Ölümden sonra hayat var mı?” sorusunu yöneltirseniz çok büyük bir samimiyetle “Bilmiyorum zira hiç gitmedim.” cevabını alırsınız. Bir de benim seyahatlerimde gözlemlediğim Budist rahiplerde genel bir huzur ve dinginlik hali olduğu. Her şeyi bilen kızgın ve sinirli bir ahlak bekçilerinden ziyade bugüne ait dingin rehberler gibiler.

Istırabın Varlığı
Budizmin önemli birkaç sütunu var. İlki ıstırabın varlığını kabullenmek. Ne kadar zengin, güzel olursanız olun ister bir prens ister bir pop star olun ıstırap vardır. Yoksa genç yaşlarında her şeye sahipken hayatına son veren bunca ünlü insanı nasıl açıklayabilirdik? Herkes için eşit düzeyde ve şartlarda olmayabilir fiziksel ya da ruhsal olabilir ama vardır. Pozitif psikoloji ve kapitalizm bu gerçeklikle ilgili acaba ne düşünüyor? Toksik bir pozitivizmle gerçeğin uzağında sürekli mutluluğun ve hazzın peşinde, tatminsiz, daha fazla tüketen gerçek dışı bir iyimserlikle üretken olması istenen bir toplum ne zaman ve ne şekilde huzuru bulabilir? Bunu ne zaman bir arkadaşımla paylaşsam hayat dolu bir insanın böyle düşünmesine şaşırıyor. Halbuki aslında tam da bu kabulle ve belki de ancak böyle hayattan keyif almak, inişlerinde de bunu göğüsleyebilmek mümkün.

Her Şeye Rağmen Gerçeklik
Diğer bir sütun ise gerçeklik. Budist öğreti ne iyimser ne kötümserdir. Gerçekçidir. Durumu bilmiyorsak ne anlayabiliriz ne de onu iyileştirebiliriz. Acısını görmezden gelip onu tanımayan biri nasıl mutlu olabilir? Bu benim en kolay idrak edebildiğim yapı taşlarından biri. Zira oldum olası hep gerçek olanın peşine düştüm. Gerçek dostlar, ilişkiler, sohbetler… Bazen acı olsa da hep gerçeği konuşmayı ve bilmeyi istiyorum.

Dengede Olmak: Orta Yol
Budizmin diğer bir omurgası Orta Yol’da yürümek. Yani aşırı uç noktalardan uzak durmaktan geçiyor .Ne sonsuz haz ne hayattan tat almamayı hedefliyor. Bugüne dair keskin iniş çıkışlar kısa süreli haz ve mutluluktan ziyade uzun süreli dinginliği ve huzuru ve hazzı ertelemeyi önemsiyor.

Bu yazım daha önce Magger’da yayınlanmış olup güncellenmiştir.