
En son ne zaman bir kitabı kahkaha atarak okudunuz? Bu soruya kolaylıkla cevap vermek zor. Ha, yanlış anlaşılmasın; bu durumdan şikayetçi değilim. Ancak edebiyatın pek yüz güldürmediği bir gerçek. Okunmaya değer hikayeler salt neşe vadetmiyor çoğu zaman. Eğer bir yerlerde böyle bir kitap varsa da siz sorgulamaya başlıyorsunuz: Acaba gerçekten hem edebi değeri olan hem güldüren bir kitap mı? Okunmaya değer mi? Zira hayat kısa, okunacak çok fazla güzel kitap var.
Son zamanlarda okuyup bitirdiğim Gerald Durrell’dan Korfu Üçlemesi ise tam olarak bu tanıma uyan bir kitap. Hem sıra dışı bir aileyle tanışmak, hem güzelim Korfu Adası’nda gibi hissetmek, biraz da eğlenmek isterseniz tam yaza yaraşır, çok eğlenceli bir üçlemeyi size tanıtmaya geldim:
Film Gibi Bir Aile: The Durrels
Durrell Ailesi her ne kadar eğlenceli, kaotik bir aile olsa da maalesef kolay bir geçmişleri olmamış. Ailenin babası İngiliz bir mühendis. İngiltere’nin Hindistan’ı sömürgeleştirdiği dönemde krallık, aileyi Hindistan’a yerleştiriyor. Ancak kitabımızın anlatıcısı Gerald Durrell henüz üç yaşındayken babası vefat ediyor. Ailenin galiba en çok sevdiğim üyesi, anne Louisa ise dört çocukla hem maddi hem manevi bir zorluğun içine düşüp Avrupa’ya dönüyor.
Kitapta buralardan çok bahsedilmiyor. Ancak İngiltere’nin soğuk, mesafeli kültürü onları pek sarıp sarmalamadığından göç etmeye karar veriyorlar. Burada da ailenin en büyük abisi Lawrence (Larry) Durrell devreye giriyor. Evet, fark ettiğiniz üzere ailedeki tek yazar kitabımızın anlatıcısı Gerald değil; zira Lawrence da meşhur İskenderiye Dörtlüsü’nün yazarı. Şimdi fark ettim, bu aile yazarken tek kitapta bırakamıyor: Korfu Üçlemesi, İskenderiye Dörtlüsü… Neyse, konumuza dönecek olursak, ailenin edebiyatçı üyesi Lawrence, Durrell ailesini Korfu Adası’na taşınmaya ikna ediyor. Hikaye de böyle başlıyor. Ne de olsa Tolstoy’un da dediği gibi:
Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar: Ya bir insan bir yolculuğa çıkar ya da şehre bir yabancı gelir.
Korfu Üçlemesi tanıtımına geçmeden eğer ailenin hikayesi ilginizi çektiyse bu ilginç hikayenin bir dizisi de var : The Durrels. Imdb puanına bakılacak olursa güzel bir dönem dizisi olmuş.

Korfu Üçlemesi Cilt 1: Ailem ve Öteki Hayvanlar
Korfu Üçlemesinin ilk ve en popüler kitabı. Hikaye, büyük ve dağınık Durrell ailesinin İngiltere’den Korfu’ya taşınmasıyla başlıyor. Aile; anne Louisa, en büyük abi edebiyatçı Lawrence, küçük abi Leslie, abla Margo ve kitabımızın anlatıcısı Gerald’dan oluşuyor. Adaya taşındıkları dönemde Gerald henüz çocuk. Dolayısıyla bu kitap biraz bir çocuğun gözünden gözlemci ve meraklı bir ruhla adayı, doğayı, hayvanları anlama ve tanıma çabası; biraz da ailenin başından geçen ilginç olaylara mizahi bir bakış.
Gerald küçüklüğünden beri hayvanlara inanılmaz düşkün. Öyle ki evin bir kısmını Gerald’ın oradan buradan topladığı hayvanlara ayırmak zorunda kalıyorlar. Ama öyle bilindik, sıradan hayvanlar düşünmeyin: Saksağanlar, yılanlar, çeşit çeşit böcekler, baykuşlar, martılar, denizatları, yengeçler, ahtapotlar, kurbağalar ve yumurtaları, kaplumbağalar ve daha niceleri… Şaşırtıcı değil elbet; ancak Gerald büyüyünce bir zoolog oluyor ve Jersey Hayvanat Bahçesi’ni kuruyor.
Bu hikayede diğer dikkat çeken taraf ise ailenin, evin içindeki bu kaosa hoşgörüsü. Evet, belki Larry’nin yazı masasını darmadağın eden baykuşa isyanını ya da küvetteki böceklerin bir daveti mahvetmesinin ardından küçük Durrell’ın ceza almasını okuyoruz. Ama bunlar, yaşanan onca kaosa rağmen küçük ayrıntılar olarak kalıyor. Anne Louisa inanılmaz hoşgörülü, sevgi dolu bir karakter. Zira o olmasa, her biri ayrı telden çalan bu aileyi kim, nasıl bir arada tutabilirdi gerçekten bilemiyorum.
Aklı havada, kafayı görüntüsüne ve flörtlerine takmış Margo; ava, hayvancılığa düşkün, evin elinden her iş gelir bireyi, kendi halinde Leslie ise ailenin diğer ilginç karakterleri. İlginç ve komik olaylar silsilesi, arka planda adanın güzelim coğrafyasıyla aktarılırken siz de okurken çoğu yerde gülümseyip bazı absürt olaylarda da kahkahayı basıyorsunuz.
Korfu Üçlemesi Cilt 2: Kuşlar, Hayvanlar ve Hısım Akraba
Serinin ikinci kitabı, ilk kitabının başarısı üzerine yıllar sonra basılıyor. Gerald bu sefer aile hikayelerinin yanında adayı, kültürünü, adanın insanlarını da hikayeye dahil ediyor. Soğuk, mesafeli İngiliz kültürünün aksine sarıp sarmalayan, sıcak bir kültürün içinde olmak ailenin bütün üyelerine çok iyi geliyor. Ada halkı da seve seve bu aileyi içlerine alıyor.
Bu kitapta artık tema; kültürlerarası iletişim, ailenin diğer ülkelerden sosyal çevreleri ve yerel halkla ilişkileri. Ama aynı kalan şeyler de var: Meraklı bir gözle doğa ve hayvan gözlemciliği, bitmek bilmeyen bir absürtlükler silsilesi gibi.

Ve Korfu Üçlemesine Hüzünlü Bir Veda: Tanrıların Bahçesi
Son kitaba, ailenin hikayelerinin anlatılmasına serzenişlerini okuyarak başlıyoruz. Ama iyi ki yazılmış, ne diyebilirim ki? Bir yerlerde böyle bir ailenin yaşamış olması bana çok iyi geldi. Bu kitapta artık o çocuksu, meraklı anlatının yerini olgun bir bakış açısı aldığını hissediyoruz. Vedanın ayak sesleri de geliyor. Biraz hem yaşadıkları o görkemli ve aşırı eğlenceli günlere veda hem de hayatının o dönemlerine. Zira sonra savaş başlıyor, hepsi başka yerlere savruluyorlar.
Çocukluğun cennetinden kovuluş, bu kitabın ana teması. Biraz hüzünlü, hala mizahi yönü belirgin ama doğa hep başrolde.
Velhasıl bu kitap, “İyi ki okudum.” dediklerimden. Hem eğlenceli Durrell ailesini tanıdım, hem bolca güldüm hem de Korfu Adası’nı bir hayli merak edip seyahat listeme aldım. Aslında ben, seyahat ettiğim yerlerde geçen ya da o ülkenin edebiyatına ait kitapları okumaya bayılırım. Belki gidersem elimde yine bu üçlemeyi görebilirsiniz.
Bu yaz Korfu Adası sizin de seyahat listenizdeyse Korfu Üçlemesi’ni de yanınızda götürmeyi unutmayın. Zira sahilde, elinde kitap gülen insanlar görmek hepimize iyi gelir. 🙂